İnsanlara yapay kalpten bahsettiğinizde oldukça heyecanlanırlar. Aslına bakarsanız insan kalbi bir pompadan pek de farklı değildir ve insanoğlu benzer pompaları gündelik yaşamlarında binlerce yıldır kullanmaktadırlar. Olaya bu açıdan bakarsanız yapay kalbin aslında o kadar da zor olmadığını görebilirsiniz. Ancak konu yapay karaciğer üretmeye geldiğinde işler o kadar da kolay değildir zira bir karaciğer, kalbe oranla çok daha karmaşık görevleri yerine getirmektedir.
Kalbin aksine karaciğer pek çok farklı görevi aynı anda yerine getirmek zorundadır. Yerine getirdiği diğer bazı görevlerin yanı sıra karaciğer, yediğimiz yemekleri öğüterek kullanılabilir parçalara ayırır, bu yemeklerden zararlı kimyasalları ayırır, enerjiyi glükojen olarak depolar ve ayrıca safradan proteine pek çok maddeyi üreterek örneğin derimizdeki oluşacak olası kesikler sonucu ortaya çıkan kanamanın bir süre sonra durmasını sağlar. Peki tüm bu görevleri yerine getirebilecek bir yapay karaciğer nasıl oluşturulabilir?
Karaciğer hastalıklarını tedavi edecek pek çok yöntem denendi. Bunlar arasında bir insan bedenindeki kanın tamamını değiştirmekten hemodiyaliz yöntemi yer almaktadır ancak bu yöntemlerin hiç biri büyük bir başarı ile sonuçlanmamıştır. Ancak 2001 yılında Dr. Kenneth Matsumura ve ekibi ilk işlevsel yapay karaciğer üretimini gerçekleştirmeyi başarmıştır. Matsumura ve ekibi bu problemi gidermek için en etkili yöntemin, yaşayan bir karaciğerden alınan hücreler ile birlikte bir dizi kömür filtresini kullanmak olduğunu keşfetti. Ortaya çıkan aygıt normal bir karaciğerin yerine getirdiği görevlerin pek çoğunu yerine getirebiliyordu zira bu aygıt kısmen gerçek bir karaciğerden alınan hücrelerden yapılmıştı. Bu yöntemle üretilen yapay karaciğer, hastalar üzerinde kalıcı olarak kullanılmaktansa yeni bir karaciğerin hazır olmasına kadar geçici olarak kullanılmaktadır.
İlk yapay karaciğerin icadından geçen zaman içerisinde İngiliz bilim insanları kök hücre kullanarak karaciğer üretmeyi başardı. Kök hücre yöntemi ile üretilen organların gelecekte organ bağışı sorununu ortadan kaldıracağına ve dilendiği zaman dilenen organın yeniden oluşturulabileceğine inanılmaktadır.