Tüp bebek yöntemi, doktorların bir kadının yumurtalıklarından yumurta toplaması ve spermlerin rahmin dışında döllenmesine izin vermesini içeren bir yöntemdir. Döllenmiş yumurta daha sonra kadının rahmine geri konur ve başarılı bir hamileliğin ilerlemesi ümit edilir. Üreme tıbbındaki tartışmasız en önemli gelişmelerden biri olan tüp bebek yöntemi sayesinde kısır çiftlerin bir milyondan fazla bebeği dünyaya getirmesi mümkün hale gelmiştir. Günümüzde tüp bebek yöntemi gerek tıbbi, gerek hukuki, gerekse de ahlaki açıdan tartışmalara neden olmaya devam ediyor, ancak toplumsal olarak büyük oranda kabul görmüş durumda.
Hikayemiz, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra doğum kontrol hapının nihai öncülerinden Gregory Pincus ile birlikte çalışmak üzere Amerika'ya gelen Çin üreme biyolojisi uzmanı Min Chueh Chang (1908-1991) ile başlar. Pincus, 1935'te tavşanlar üzerinde laboratuvar ortamında dölleme yöntemini başarılı bir şekilde kullandığını iddia etti ancak onun bu iddiasına bilim çevreleri inanmadı ve destek olmadı. Bu sebeple de her iki bilim adamı da aynı yöntemi tekrarlayamadılar.
Bununla birlikte, Chang, spermlerin gübreleyebilmeden önce dişi içerisinde inkübe etmiş olmaları gerektiğini keşfetti. Chang, 1959 yılına kadar, kendisi ile rekabet halinde olan diğer bilim insanları ile birlikte, tavşanlarda döllenmiş yumurtaları kara bir tavşandan beyaz bir tavşanın uterusuna naklederek tavşanlarda laboratuvar ortamında döllenme yöntemini kullanarak beyaz bir tavşandan siyah bir tavşanın doğmasını sağladı. Chang ve diğerlerinin daha fazla çalışması, diğer türlerde tüp bebek yöntemi kullanımı için gerekli koşulların bilinmesine yol açtı.
İngiltere'de, Patrick Steptoe ve Robert Edwards bu bilgiyi insanlara uyguladı. Yıllarca süren duruşmalar ve itirazlar sonrasında, Louise Brown'ın doğuşuyla 1978'de dünyadaki ilk tüp bebeği doğmuş oldu.