Johnson ve IBM, bilgisayar kullanıcılarına verilerine doğrudan ulaşma imkanı verdi.
Yirminci yüzyılın neredeyse tamamında, veri girişi, depolaması ve işlemesi için kullanılan yegane yöntem delikli kart idi. 1930larda IBM tarafından işe alınan öğretmen ve mucit Reymond B. Johnson (1906-1998), formlardaki kalem izlerini delikli kartlara dönüştürmesi planlanan IBM 805 test puanlama makinesini geliştirmek üzere görevlendirilmişti. Bundan yirmi yıl sonra Johnson, o zamanlar kullanılan delikli kartların çoğunu geçersiz kılacak sabit disk sürücüsünü (hard disk) icat edecek olan ekibin başındaydı.
İlk sabit disk sürücüsü (hard disk) üzerindeki manyetik karışım kaplaması, plastik bir bardak aracılığı ile disk üzerine döküldü.
Barry Rudolph, IBM Başkan Yardımcısı
Verinin sıralı olarak erişilmesini zorunlu kılan delikli kartların ve manyetik bantların aksine sabit disk sürücüleri neredeyse tüm veriye eş zamanlı olarak erişilebilmesini mümkün kılmıştır. 1940ların sonlarında üretilen bazı bilgisayarlar, veriyi, manyetik silindirlerin dışında depoladılar ancak bunun sonucunda dahili alanın çoğu kullanılmadı. Johnson ve ekibi, veriyi, dönen disklerin üzerinde depolamayı düşündüler. Bu sayede bir birim hacim başına daha fazla veriyi depolamayı hedefliyorlardı. Karşılaştıkları en büyük sorun, okuma-yazma başlıklarının disklere vurarak onları zedelemesiydi. Johnson ve ekibi, bu sorunu, başlıkları ince bir hava tabakasıyla destekleyerek giderdi.
350 Disk Depolama Ünitesi, IBM tarafından 1956 yılında duyuruldu. Bu sabit disk sürücüsü (hard disk), 5 Megabyta veriyi, saniyede 20 kez dönen elli adet 60 santimetre çapında disk üzerinde depoladı. Modern standardlara göre bu disk sürücüsü kaba bir aygıttı. 50 yıl sonra IBM, DS8000 Turbo adını verdiği ve 320 terabyte veri depolayabilen (IBM 350’den altmış milyon kat fazla) ürününü duyurdu.
Günümüzde insanlar, dijital fotoğraf makineleri aracılığıyla sık sık fotoğraf çekiyorlar, dijital müzik çalarları üzerinde binlerce şarkıyı depoluyorlar ve bilgisayarlarında uzun filmler izliyorlar. Tüm bunlar, yeterli miktarda dijital depolamanın varlığı sayesinde mümkün. Geçtiğimiz elli yıl içerisinde depolama kapasitesi her yıl neredeyse iki kat arttı ve bu trendin önümüzdeki dönemde de sürmesi bekleniyor.