Preimplantasyon genetik tanı (PGD), 1989 yılında geliştirilen genetik bir test yöntemi olup, hastaların genetik bozukluklarının örneğin hamilelikten önce isteğe bağlı olarak kontrol edilebilmesini sağlayan bir yöntemdir.
İngiliz araştırmacı Alan Handyside ve onun çalışma arkadaşı Robert Winston, geliştirdikleri bu yeni yöntemin tanıtımını 1989 yılında gerçekleştirdiler. Bu yöntem, döllenmiş yumurtaların vücut içine yerleştirilmesinden önce onların genetik hastalıklara maruz kalıp kalmadıklarını kontrol eder. Bu hastalıklara maruz kalmamış embriyolar daha sonra tüp bebek yöntemi olarak da bilinen laboratuvar ortamında dölleme yöntemi ile vücut içerisine yerleştirilir.
İngilizce'de Preimplantation Genetic Diagnosis (PGD) olarak da bilinen bu yöntemin geliştirilmesinden önce veliler bazı genetik hastalıkları çocuklarına aktarıyor ve bunu engellemenin bir yolu yoktu. Veliler çocuksuz kalmayı, evlat edinmeyi ya da genetik hastalıkların hamilelik sırasında belirlenmesi durumunda hamileliğin sonlandırılmasını tercih edebilirlerdi. Preimplantasyon genetik tanı yöntemi sayısında veliler, genetik hastalıklarından etkilenmemiş olan embriyoları seçebiliyorlardı.
PGD tekniğinde annenin yumurtalıkları hormon yardımı ile uyarılır ve bu sayaede daha çok yumurta üretmesi sağlanır. Yumurtalar daha sonra babadan alınan spermlerle döllenir. Üç ila beş gün sonra embriyolardan alınan hücreler (ki bu hücrelere artık blastokist ya da dölütçük denmektedir) teste tabi tutularlar ve test sonucunda bu hücrelerin genetik durumları araştırılır.
Hemen her konuda olduğu gibi PGD'yi de eleştiren bir kesim bulunmaktadır. Bu kesim, PGD yöntemi ile hastalıkların elenmesi yöntemini etik bulmamaktadırlar. Diğer bir grup ise bu yöntemin, başka tür genetik bozuklukların ortaya çıkacağını öne sürmektedir ancak yakın bir tarihte yapılan bir araştırma, bunun doğru olmadığını kanıtlamıştır.