Optik cımbız tarihi hakkında bilgi paylaşmadan önce, radyasyon baskısının ne olduğunu anlamak gerekir. Radyasyon baskısı, bir ışın tarafından uygulanan gücün vücut tarafından yansıtılması ya da emilmesi sonucunda oluşan bir baskıdır. Normal ışınlar geniş ve serttir ancak odaklanmış bir lazer ışını, son derecede hassas yüzeyler üzerinde bile rahatlıkla uygulanabilir.
Eğer küçük bir nesnenin ağırlığı bir gramdan az ise ve elektrik geçirmeyen bir madde ise, o nesne kendisine giren ve çıkan radyasyonun ivmesi arasındaki fark aralığında veya üzerine uygulanan lazer ışını, kendisini belirli bir pozisyonda tutabilecek şekilde dağıtabilir. Tek bir lazer ışını bu sayede bir tür cımbız görevi görerek atomları, molekülleri ve biyolojik hücreleri hareket ettirebilir. 1970 yılında Bell Laboratuvarları'nda görevli olan 1922 doğumlu Arthur Ashkin, optik saçılımı algıladı ve nesnelerin bu sayede tutulabileceğini gösterdi. Bundan 15 yıl sonra Ashkin, yine Bell Laboratuvarları'nda görevli olan Steven Chu'nun üzerinde çalıştığı lazer soğutma yöntemini kullanarak optik cımbız yöntemini kullanılabilir kıldı. 1987 yılına gelindiğinde Ashkin, çok küçük biyolojik gövdeleri optik cımbız yardımı ile konumlandırabiliyordu.
DNA, bakteri ya da virüslerin zincirleri incelendiğinde bunların, optik cımbız yardımı ile tutulan yalıtkan bir cam küre ya da polistiren üzerine biyolojik olarak tutturulması gerektiği görülür. Bu işlem sırasında özellikle lazer ışığının dalgaboyu ve gücünün seçiminde son derece dikkatli davranılmalıdır zira en küçük bir hata, maddenin ısınmasına ya da radyasyon sebebiyle zarar görmesine neden olabilir. Bu cımbız yardımı ile tutulan madde genellikle bilgisayar yardımı ile kontrol edilen akustik ya da elektrikli optik sistemler aracılığı ile kontrol edilir.
Nanometre bazında küçük hareketler ve ayrıntılar üzerinde optik cımbız sayesinde çalışmalar yapabilmek mümkündür. Ancak tüm bu sistem son derecede karmaşık ve bir o kadar da pahalı olduğundan, sadece bu alanda uzman kişilerin optik cımbız kullanabilmeleri mümkündür.