1960ların sonunda Intel'de görevli olan 1937 doğumlu Ted Hoff, Japon bir müşterisi için birkaç farklı hesap makinesi tasarlıyordu. Bilindiği üzere normalde bir hesap makinesi üretebilmek için birkaç entegre devre (silikon çip) kullanılması yeterlidir. Her ne kadar bu çipler taşınabilir hesap makinelerinde kullanılabilecek kadar küçük olsalar dahi, pek çok farklı işlemi yapabilen programlanabilir bilgisayarlar o dönemde halen çok büyük boyutlu cihazlardı. İşte mikroişlemci icadına ait olan hikayemiz de tam bu noktada başlar.
Entegre devrelerin küçük boyutunu programlanabilir bilgisayarların gücü ile birleştirebilmek kaçınılmaz bir fikirdi. Hoff, çok sayıda farklı şeyi yapabilecek tek bir entegre devre yapmaya karar verdi. Mühendis arkadaşları Stan Mazor ve Federico Faggin'in de kendisine katılması ile birlikte Hull, bir bilgisayarın tamamını tek bir silikon çipin içine entegre etmeyi başardı. Onun geliştirdiği hesap makinelerinin tamamı aynı silikon çipi kullanmasına rağmen her bir farklı hesap makinesi modeli, silikon çipin yapması gereken farklı işlemleri çipe göndererek bu çipten ona göre sonuç almaya başladı.
Intel kısa bir süre sonra, sadece bir onyıl öncesine kadar tüm bir odayı kaplayan bir el bilgisayarının artık tabiri caizse avuçlarının içinde olduğunu fark etti. Hesap makinesi üreticisi ile bir antlaşma imzaladıktan sonra Intel, geliştirdiği bu mikroişlemci modelini diğer müşterilere de satma hakkına kavuştu. Şirket, 1971 yılında ilk mikroişlemcisi olan Intel 4004'ü piyasaya sürdü.
İlk ticari mikroişlemci olan 4004, aynı zamanda dünyayı 1970lerde ve 1980lerde fethedecek olan bir teknolojinin de öncüsü oldu. Mikroişlemciler, bilgisayarları o eski, büyük ve havalandırmalı kurumsal mahzenlerinden kurtararak önce evlere, sonra arabalara ve hatta çamaşır makinelerine kadar entegre edilebilmesinin önünü açmış oldu.