İyi bir aydınlatmanın ana hedeflerinden birisi insan gözünün hassasiyetinin enerji yayımına son derecede benzeyen bir radyasyon oluşturmaktır. Michael Ury ve Charles Wood, iyonlaştırılmış moleküler kükürtün en ideal radyatör olduğunu keşfetti ve bununla birlikte kükürt lambası üretimine yönelik ilk adım 1990 yılında atılmış oldu. Bu kükürt, çizgisel görünge yerine kesintisiz görünge oluşturuyordu. Işık yayımının yaklaşık %73'ü görülür tayf olup sadece %1'lik kısmı morötesi ışıktır.
Kükürt plazması son derecede yıpratıcı bir madde olduğundan normal tungsten elektrotları kullanılamaz. Ury ve Wood, mikrodalga fırınlarda kullanılan güç kaynaklarına benzer olan magnetron güç kaynağını kullanmaya karar verdiler. Bu sistemde kükürt, golf topu büyüklüğünde bir kuartz ampul içerisinde depolanıyordu. Ancak bu ampul içerisindeki kükürt çok ısınıyoru ve erimesinin önüne geçmek için sürekli olarak döndürülmesi ve bir fan yardımı ile aşırı ısınmasının önüne geçilmesi gerekiyordu. Diğer bir sorun ise 1.000 watt altında bir ampül üretmenin pek bir anlamı yoktu, bu sebeple aydınlatma enerjisini eşit olarak dağıtabilmek için ışık tüpleri ya da parabol yansıtıcılar kullanıldı. Kükürt lambalarının ticari olarak üretilebilmesinin önündeki en büyük engeller arasında onları soğutmak için kullanılan fanların gürültülü olması ve ayrıca magnetronların yaydığı radyasyonun Wi-Fi, kablosuz telefon ve radyo gibi cihazların sinyallerini etkiliyordu.
Güneş ışığını tümüyle taklit edebilen bir ışık hala bilim insanlarının rüyalarını süslemeye devam etmektedir ancak Ury ve Wood, kükürt lambası üretmeye devam ederek daha aydınlık olduğu kadar daha az enerji tüketen, çevre dostu lambaları müşterilerinin kullanımına sunmaktadır.