Ambar

Dünya'nın ilk ambar ya da mahzen olarak adlandırılabilecek yapısı, Amerika Birleşik Devletleri'nin Indiana eyaletinde bulunan Notre Damme Üniversitesi'nde Antropoloji alanında Doçent Doktor Ian Kuljit tarafından, Ürdün'de bulunan Ölü Deniz yakınlarındaki bir yayla üzerinde bulundu. M.Ö. 9500 yılına tarihlenen bu yapı, 2.9 metrekare büyüklüğünde olup yerin yaklaşık 60 santimetre altında yer alıyordu.

Bulunan bu ambarın, civarında yer alan ev olarak kullanıldığı düşünülen diğer yapılardan daha küçük boyutlarda olduğundan, onun kullanım amacının evlerden daha farklı olduğuna inanıldı. İçerisinde iki kat bulunan yapının bu özelliği, o döneme kadar olan zamana ait diğer yapılarda daha önce hiç görülmemiş bir özellikti. O döneme kadar bilinen ilk yerleşik çiftçi toplumuna ait olduğuna inanılan Dünya'nın ilk ambarı olma özelliğine sahip olan bu yapıyı kullanan toplumun, o dönemde görülen diğer toplumların aksine bütün yıl boyunca aynı bölgede yaşayan bir topluluk olduğuna inanılmaktadır, zîrâ o döneme kadar topluluklar, göçebe olarak yaşamakta ve yıl içerisinde kendilerine yiyecek bulabilmek için sürekli olarak yer değiştirmekteydiler. Diğer bir deyişle bu yapı, insanoğlunun bir avcı-toplayıcı bir varlık olmaktan daha yerleşik olarak yaşayan bir varlık olmaya geçişini de simgelemektedir.

Ambar ya da mahzen olarak isimlendirebileceğimiz bu yapılar, insanların buğday ya da arpa tanelerinin yanı sıra, yaz aylarında toplanan fındık ve benzeri ürünlerin depolanması ve sert geçen kış ayları ya da verimli olmayan yaz ayları süresince de depolanması ve gerektiğinde kullanılması amacıyla kullanıldı. Yiyecek tedariğindeki sıkıntının bu sayede aşılması ile birlikte insanoğlu, nüfusunu arttırmayı ve gerek tarımcılık gerekse de diğer alanlardaki teknolojik iyileştirmeler üzerine çalışmayı başardı.

Her ne kadar ambar kullanımının insanoğlu için yukarıda bahsettiğimiz avantajları olsa da, atalarının aksine tek tip beslenme eğilimini teşvik etmiş olması açısından da olumsuz etkileri olmuştur. Dhra' adı verilen bu bölgedeki ilk çiftçiler her ne kadar o bölgede hali hazırda bulunan otları temizlemekten ve sulamaktan başka bir şey yapmamış olsa da, o zamanlar o bölgedeki yaylanın günümüze kıyasla çok daha sulak bir yer olması sebebiyle, günümüzdeki pek verimli olmayan bu arazi üzerinde çok daha çeşitli sayıda ürünün yetiştirilmesi mümkündü.